Gecesel Şeyler

Yazar: yavuz (Page 1 of 4)

Bir Ölümsüzün Ölümü

Gözlerini karanlık gecenin ortasında, sessizliğin zirvesinde açtı. Dışarıdaki ağaçların yapraklarını öfkeyle kamçılayan rüzgârın sesi haricinde tek duyduğu ses yalnızca kendi nefesi oldu. Olabilecek en zarif hareketlerle bir çırpıda ayağa kalktı. Bir şeylere canı sıkılmıştı ama neden bu buhran halinde olduğunu çözemiyordu. Bir avcının avına yaklaşırken yaptığı gibi hızlı ama sessiz adımlarla kendini bomboş sokağa attı. Gecenin karanlığını, yalnızca beyaz ve saf ay ışığı delip geçiyordu. Bir hedefi olmadan saatlerce boş sokaklarda çıplak ayaklarıyla gezdi. Bazen toprak yollara girdi. Dünyanın varlığını hissetmek ve neredeyse her şeye hayat veren toprağın tadını ve kokusunu alabiliyordu. Dünyanın üzerindeki parazitler gibi yaşayan insanların bu dünyayı asla hak etmediği düşüncesi yüzlerce yıldır zihninde değişmeyen nadir düşüncelerden biriydi. Gecenin karanlığının, var olan bütün kusurları örtmesine hayran bir halde etrafını seyretmeye devam etti.

Güneşin doğmasına birkaç saat kala, yeniden karanlık bodrum katına dönmek için hareketlendi. Bu defa geri dönüş yolundayken, varlıklarından bile rahatsızlık hissettiği o parazit insanlardan birkaç tanesine rastladı. O kadar çok gürültü yapıyorlardı ki, onlarca metre uzaktan bu kirliliğe sinirlenmeye başladı. İnsanların yaptıkları her hareket, dünyaya yapılan saygısızlıklar dizisinden birer parçaydı. Bu iğrenç varlıkların varoluş sebeplerine asla anlam veremiyordu. Yaptıkları tek güzel şeyin müzik olduğu gerçeği bile, parazitlere duyduğu öfkeyi dindirmeye asla yetmeyecekti.

Bütün pislikleri ve kötülükleri doğaya umursamazca bırakan insanlar, bu dünyayı paylaşmak için asla doğru canlılar değildi. Karanlık ve soğuk bodrum katına geldiğinde kararını çoktan vermişti. Biraz paslanmış ve nemli odanın bir köşesinde unutulmaya bırakılmış eski silahı ince parmaklarıyla yavaşça kavradı. Yıllar öncesinden, lignum vitae ağacından özel olarak yaptırdığı tek mermiyi silaha bir çırpıda yerleştirdi. Silahı kalbine doğrulttuğunda güneşin doğmasına birkaç dakika kalmıştı. Derin bir nefes aldı ve bu ıstırap dolu, iğrenç dünyadan kurtulacağından dolayı mutlu bir halde bembeyaz ellerinde tuttuğu soğuk metal parçasının işlevini yerine getirmesi için tetiğe bastı. Karanlık ve penceresiz oda, bir anlığına merminin barutunun alevlenmesi ile aydınlandı. Birkaç saniye sonra neden hala nefes aldığını sorgularcasına gözlerini açtı ve elindeki işe yaramaz, paslı silaha baktı. İşe yaramaz bu insanların yaptığı, aptal metal parçasının işe yarayacağını düşündüğü için kendine şaşırdı. Amacına ulaşmak için izlemesi gereken kesin bir yol daha vardı. Bodrum katından yavaş ve ağır adımlarla, binanın en üst katına kadar çıktı. Balkona oturdu ve ufuk çizgisinden yükselen parlak beyaz ışığın bedenine gelmesini bekledi. Güneşin saf ve temiz ışığı yüzüne düştüğü anda inanılmaz bir acı hissetti. Mutluluğa ulaşmak için küçük bir bedel olduğunu düşünerek kollarını açtı ve gökyüzünden kendisine gelen ölümü sevgi ile kucakladı.

Yaşamak Laneti

Yine normal gözüken bir gün. İnsanlar yine çaresiz bir koşturmaca içerisindeler. Duyduğum her sessiz çığlık, ruhumdan bir parça alıp götürüyor. Yakında ruhumun kırıntılarından başka hiçbir şeyim kalmayacak. Yaşayan bir hayalete dönüştüğümde, hayatımdaki insanların, bu durumun farkına varacağını düşünmüyorum.

Tozlu bir rafta unutulmuş, eski bir müzik aleti gibi hissediyorum. Eskiden neşeli notalar ile insanlara umut ve mutluluk dağıtmış, şimdi ise unutulmuş bir anıdan fazlası değilim. Amaçsızca beklerken zamanın ağır darbelerini, en derinden keder kaplar hassas kalpleri. Bulunmaz bir çaresi, omuzlara ağır gelen bu yükün.

Bulutların özgürlüklerini kıskanırdım eskiden ama bilmezdim bu kadar hüznü taşıyamadıkları için yağmurlar ağladıklarını. Rüzgarı acımasız zannederdim ama şimdi anlıyorum, yeryüzünde aldığımız yaraları soğutmak için varolduğunu. Kim bilirdi ki, yoldaşımız sandığımız zamanın yanında yürürken aslında bizi adım adım ölüme götürdüğünü?

Böyleymiş bu düzen. Ya at gözlükleri ile ilerlemek gerekiyor yaşamak ile lanetlendiğimiz bu hayatta ya da etrafına bakarsın ve bu vahşeti gördükten sonra bir daha asla eskisi gibi olamazsın. Kimseler anlamaz seni, inanmazlar sana. O günden sonra, bunca yükü ömrün boyunca yalnız taşırsın.

Okyanus

Gemimin tüm yelkenleri parçalandı ve benim ne rotam var ne de bir haritam. Dalgalar nereye götürürse oraya evim diyeceğim. Bu hedefsiz yolculuğa çıktığımdan bu yana uzun zaman geçti. Zihnim deliliğe yaklaşmakta, bunu hissedebiliyorum. Hissettiğim pek az şey kaldı zaten. Mevsimleri hatırlayamıyorum artık. Gözlerimi kapattığımda kar tanelerinin havada süzülmesini hayal edemiyorum. Bilincimde zamanında resmettiğim tüm güzellikler yavaşça yitip gidiyor. Rüzgarla dans eden ağaçlardan dökülen yapraklara bir kez daha dokunabilmek isterdim.

Kuşların cıvıltısını dinlerken, sırtüstü çimenlere uzanıp geleceğimi hayal ederdim eskiden. Kurduğum hayallerim hep renkli olurdu benim, bu yüzden yaşadığım hayatın aksi bir hayat isterdim. Rüzgâr, dalgalar yaratmak için denize dokunmaya geldiğinde konuşuyorum onunla. “Anlat” diyorum, beni özleyen var mı? Tanıdık bir koku getirmiş olmasını umut ediyorum, bu uçsuz bucaksız, hiçlik okyanusunun ortasında sürüklenen zavallı bana.

Gündüzlerim çok da kötü geçmiyor. Güneş her yere parıltısını yayarak yükselmeye başladığında saklıyorum, hayatımın eskimiş ve çürümekte olan kısmını karanlık dolaplara kapatıp zincirliyorum. Ama ay öyle değil, insanın saklamak istediklerine karşı daha kibar. Bütün karanlığı aydınlatmak istemiyor. Biliyorum o da bir şeyler saklıyor, kimsenin görmesini istemediği sırları var. Bu yüzdendir zaten dünyaya sadece bir yüzünü gösterir, kimse bilmez sakladığı tarafta ne fırtınalar ne acılar dönüyor.

Artık umutlarımı bu okyanusun dipsiz derinlikteki sularına attım. Bana çizilen kader çizgisinin bu hiçlikten çıkmayacağının bilgisi düştü kalbime. Eskiden her şeye anlam yüklemek isterdim, en küçük detaylarla bile saatlerce zihnimi oyalayabilirdim. Artık hayatın o kadar zarafet dolu olmadığını düşünmekteyim. Küçük detaylara bakmayı bıraktıktan sonra anladım ki hayatın bana büyük bir şakasıydı bu. Yalnızlıktan ve sonu olmayan bir çukurdan ölesiye korktuğumu bildiği için sürüklemişti beni buralara kadar. Ben yeterince çabaladım, artık anlıyorum ki bundan daha ileri giden bir yolum yok benim. Karanlık dolaplara sakladığım ve ne kadar beni ben yapan parçam varsa hepsini yanıma alarak, bir an bile sonrasını düşünmeden bıraktım kendimi, hayatın benim için uygun sonu hazırladığı dipsiz karanlığın, sonsuz okyanusun içine.. Artık dünyanın en karanlık yerinde saklayabilirdim bütün gizli parçalarımı, düşüncelerimi, sırlarımı. Kendimle birlikte.

Ruhum

Hissetmek için renklere ihtiyacı yoktur insanların ve hatta inanılanın aksine kalbe de ihtiyacı yoktur hissetmek isteyenin. Hayat denen karmaşık sürecin tam ortasında durur bize asıl gereken. Her zaman düşünmüşümdür sahip olduklarım arasından en değerlisinin ruhum olduğunu. Pek çok kimse varlığından bi haber yaşar. Bedeni terk edip tüm yaşamı beraberinde götürürken anlaşılır her şeyin temelinde ruhun olduğu fakat bu defa telafisi, geri dönüşü yoktur. Geceleri ansızın duyarım yıpranmış ruhumun yakarışlarını, benden şikayet edişini. Elimde değil !! Hissetmek kabiliyetim, uzun zaman önce anılarımla birlikte beni terk etti. Geçmişime baktığımda gördüğüm manzaralar her seferinde ruhumu daha fazla yaralar. Küçük bir çocukken, en büyük derdim dizimdeki yaralar iken, zannederdim ki insanın ruhundaki yaralar da zamanla kabuk tutar. Vaktiyle kimse bahsetmemişti iyileşme yetisinin yalnızca bedene mahsus olduğundan.

Her seferinde olduğu gibi yine, hem bedenime acımasızca nüfuz eden hem de yaşattıklarıyla düşüncelerimi şekillendiren, zaman gösterdi ruhumun yaralarını nasıl saracağımı. Dünya üzerinde her ruhun bir eşi bulunduğunu öğrenip kendimce umutlanmamı, yazgımın gülerek seyrettiğinden haberim yoktu. Belli ki öyle bir gizlemişti ki son nefesimin hemen öncesine kadar ruhumun sarılacağı bir şey olmayacaktı. Zaten umudun zatı halime eğreti durmasından belliydi.

Her şeyin sonunda ruhumu sarıp sarmalayacak tek ilacın güneş olduğunu kabullendim fakat yaklaşıp dokunmak istesen alevler içinde kalıyorsun, korkup uzaklaştığında buz tutuyorsun. Nereye ait olduğumu bulmak için bir yanıyorum bir donuyorum.

Bitmek

İnsan olacağını bildiği ama olmayacağına inandığı hiçbir şeyden kaçamaz..

Şimdi görüyorum, yaşanmışlıkların öncesinde ruhumun teninde birikenleri görmezden gelmek ne büyük hata! Bilmezdim yaşamadan önce ruhun kabuk tutmaya meyilli olduğunu. Varolmayan hislerimi gözlerimin önünü kapatacak kadar büyüttüğümün farkına vardığımda uyandım. İki türlü adlandırılabilir bu “uyanmak”, “bitmek”. Tezatlığın can verdiği bu hal beni düşünmekten bitap düşürüyor. Bitmek, başlangıcın tohumu mudur yoksa başka alemlerde yaşanan bir rüyanın ölümü müdür?

Telaffuzuna gücüm yetseydi de haykırsaydım.. Güneşi sayardım seni, soğuktan buz tutmuş yaşantımın. Bilinmezlerin ardına saklardın keskin sözlerini. İnkar ederdim varlığını, sana dair bütün kötülüklerin. Ne ben dile getirebilirim parçalanmış ruhumun yakarışlarını, ne de siz dinleyebilirsiniz.

Her şeye rağmen “ölüyoruz. Demek ki yaşanılacak..”

Bir Çift Yeşil Göz

Varoluşun ötesinde, zaman kavramından bir haber şekilde yürüyüşünü seyre dalmıştım. Hiç beklemediğim bir anda gök gürültüsünün şiddetli ve sarsıcı etkisiyle, uzun zaman önce varlığını unuttuğum kalbimin çırpınışlarını fark ettim. Kendimden o kadar uzaklaşmıştım ki varlığımın amacını, evrenin en güzel gülüşüne adamıştım. Bembeyaz yüzünü süsleyen güneş sarısı saçları, dünya üzerinde mucizelerin gerçekleşebileceğine inanmama sebep olacak kadar muazzam olsa da yine de kıskanmama engel değildi. Kıskançlığımın sebebiydi ulaşılmaz olduğunu düşündüğüm yüzüne dokunması. Aslında benim fırsatım olsa da cesaretim yoktu dokunmaya. Nasıl dokunabilirdim ki? Hem savaşa sebep olabilecek kadar güzel, hem de tüm savaşları bitirebilecek kadar masum bakışlı gözlerine bakamıyorken ona dokunmak, bir yaratıcı varsa onun cennetine giden yoldan sizi geri çevirebilir. Bu kadar naif, kırılgan ve zarafetliyken benliğim üzerinde bu güçlü etkileri göstermesinin açıklamasını yapmak kıyameti tahmin etmekten daha zor.Hiç bir şeyin farkında değildi. Kıyıdaki kayalara çarpan denizin öfkeli sesleri eşliğinde dans edercesine yürüyordu. Her yeri çirkinliklerle, nefretle dolu bu dünyada daha fazla kalmak istemiyordum ama beni buraya bağlayan tek bağ onun varlığıydı. Hiç beklemediğim bir anda durdu, ifadesizce ileriye bakıyordu. Bana dönmesi ve gözlerime bakmasıyla vücudumdaki tüm kaslarım istemsizce çalışmaya başladı. Dünyanın çirkinliğine yakışmadığımı düşünürken, bana bakan bu gözlerin güzelliğini de asla hak etmediğime o an ikna olmuştum. Son gördüğüm şeyin, eşi benzeri olmayan o bir çift yeşil göz olmasını istedim ve kendimi kayalara çarpan dalgaların kucağına bıraktım. Gözlerimin önünden hayatım geçmedi, sadece o geçti.

Anlamsızlık Denizi

07aa10ba-197b-4ef5-a88b-6677b6280854

Bildiğimiz her şey değişiyor. Ama biz hala en iyisini, en doğrusunu biliyor gibi davranıyoruz..

 

Gökyüzünde gri bulutlar, kötü haber getiren elçiler gibi toplanıyorlardı. Havadaki kötülüğü hissedebiliyorum. Gergin, ürpertici ve sinsi rüzgarın, tenime dokunmasıyla içimdeki tüm umudun hiç varolmamışçasına kaybolması.. Şiddetli gök gürültüsünün kalbimin ritmiyle oynaması beni tedirgin ediyor. Etrafıma odaklanamıyorum. Zaman her zamankinden farklı, daha yavaş akıyor ve daha yorucu hissettiriyor. İnsanların seslerine anlam yükleyemiyorum. Çevremdeki telaşa, koşturmacaya uyum sağlayamıyorum. Anlamı olan her şeyin benliğini yitirdiğini görüyorum. Varoluşumu kendime kanıtlama çabam boşa çıkıyor. Artık yanyana dizilmiş atomlardan başka bir anlama gelmediğime, gelmediğimize eminim. Varoluşumuz tesadüf ve belki de biz anlamsız birer hatayız.

Son Şarkı

02225843-f6c5-43ca-b868-93a83fc7f246

İçinde hissettiği son enerji kırıntılarını kullanarak rafa doğru yürüdü. En sevdiği plağı aldı, koltuğunun yanında duran eski dostu olan pikaba yerleştirdi. Cızırtılı seslerle çalmaya başlayan müziği seyre dalmak için koltuğuna yerleşti. Dinlerken, sürekli huzur bulduğu şarkıda garip bir şekilde hüzünlenmeye başladı. Piposunu aldı ve kibrit kutusundaki son kibrit ile yaktı. Odanın bir kısmı sıcacık kırmızı renkle aydınlandı kısa bir süreliğine. Piposundan her bir nefes alışında camda kendi yüzünün kırmızı aksini görüp, hayatın daha ne kadar dibe gidebileceğini düşünmeye koyuldu. Açıldığını duymadığı kapının kapanışıyla artık yalnız olmadığının farkına vardı. Acele etmeyen, kendisine ağır ağır yaklaşan adım seslerini müziğin sesinden zorlukla seçebiliyordu. Arkasını dönüp bakmadı. Daha gerçekleşmeden, biraz sonra uçurumdan düşeceğini kabullenmişti. Tam arkasına gelince adımlar durdu. Onunla birlikte bu müziği dinleyen biri daha olmasına minik bir sevinç duydu. Arkasında duran gölge, geceye ve gündüze hayat veren dünya gibi dönüp duran plağı kibarca durdurdu. Adam bu hareketle artık sadece geceye ait olacağını farketti. İnce parmaklara sahip zarif bir el sağ omzuna dokundu. Sol omzundan aşağı yavaşça inen el diğeriyle aynı değildi. Üzerinde öfke taşıyordu. Kalbinin hizasına gelince durdu. Kulağına doğru eğilen kadın, adama “Seni seviyorum.” dedi. Kalbinde hisettiği acı, bu cümleden mi kaynaklıydı yoksa öfke dolu elin taşıdığı soğuk metal parçasının derisini delip geçmesinden mi anlayamadı adam. Son nefesini vermeden hisettiği son şey sol yanağına, incecik dudaklarla kondurulan minik bir öpücük oldu. Yüzünde bıraktığı tebessüm karanlık geceyi aydınlatmaya yetmeyecekti..

Bir Ruhun Ölümü

d3c6b8b1-e281-41d5-a91e-8a6850574daa

Ay ışığı gibi bembeyaz tenini izlemek, yaşamak için gerekli her insan ihtiyacından daha önde gelirdi bende. Açık kırmızının en güzel tonunun hayat bulduğu, masum kıvrımlardan oluşan, zarafetin temsilcisi ince dudaklarının her hareketini aklımın en derinlerine, en kalıcı şekilde işlerken hiç düşünmedim bir gün her şeyiyle benden kopacağını. Saçlarından yayılan altın sarısı sıcaklığın, kalbinizde en soğuk köşeyi ısıtabileceğine ve hatta yakıp, yıkıp, yara izleriyle dolu bırakabileceğine ilk elden şahit oldum. Acı veren güzelliğinin savaşı içerisinde beni çokça yaralayabiliyordu ama sadece tek şekilde öldürebilirdi. Bazen baktığımda ormanları, doğayı, varoluşu görebildiğim bazen ise dalgalı denizleri, fırtınalı bir gökyüzünü gördüğüm gözleri… Işığın, evrende varolmak eyleminde bulunmasının tek sebebi onun gözlerine hizmet etmek. İşte o gözler nasıl olur da dünya üzerinde bulunan hem en güzel manzara hem en tehlikeli silah olabilir.. Her türlü sonucunu kabullendim ve gözlerinin içine baktım, işte tam o an istemsizce belki benim ruhumun katili oldu. Bedenimin içinin alev aldığını, acı içinde olduğumu anımsayabiliyorum. O ana ait anılarımda hissettiğim en şiddetli, en yırtıcı duygu sanırım aşk adı altında ruhumun katli oldu. O andan itibaren hiçbir şey hissetmiyorum. İçimi dolduran tek şey onun yokluğu.

Eski Ev

e7232a52-cfb0-4f86-8282-6373d370a19a

Kalp atışları hızlanarak adeta kalbinin göğüs kafesini delerek bu işe yaramaz bedenden çıkmak istediğini söylüyordu. Bunalmış dünyasından uzaklaşmak için elinde tuttuğu ve içinde ne olduğunu bilmediği tuhaf sigaradan bir nefes daha aldı. Dumanın ciğerlerinde dolaşmaya başlamasıyla kalbinin isyanını beyninde bastırdı. Odanın her yeri çatlaklarla dolu ince duvarlarına bakarak yine hayallere daldı. Aklındaki düşüncelerin her biri onu farklı anılara yönlendiriyorken, kapalı pencerenin kırık camından odaya dolan rüzgarın tenine saplanmasıyla bir anlığına kendine geldi.

Eski ve bordo kumaşı parçalanmış sandalyesinden yavaşça ayağa kalkarken yerdeki tahtalardan gelen gıcırtı kulaklarına kısa süreli işkence etti. Hemen yanındaki banyoya giderek boş ve buz gibi küvete hüzünlenerek baktı. Kıyafetlerini çıkarttı ve titreyerek sararmış küvete yattı. Etrafında ölüm sessizliğini delen sadece paslanmış borulardan damlayan su sesi vardı. Damlayan sulardan ıslanmış ve kabarmış rafa uzanarak ikinci dünya savaşından eski ve kötü anılar taşıyan, birçok gözyaşına sebebiyet veren Walther P38 tabancasını titreyen ellerine aldı. Kalitesiz çelikten namlusunu şakağına dayadı ve acı çekerek isyanlarda boğulan kalbine huzur vermek için tetiği içinde şüphe olmadan çekti ve bulanık dünyasını net karanlığa çevirdi.

« Older posts

© 2024 Gecesel Şeyler

Theme by Anders NorenUp ↑