Gecesel Şeyler

Kategori: Genel (Page 1 of 4)

Okyanus

Gemimin tüm yelkenleri parçalandı ve benim ne rotam var ne de bir haritam. Dalgalar nereye götürürse oraya evim diyeceğim. Bu hedefsiz yolculuğa çıktığımdan bu yana uzun zaman geçti. Zihnim deliliğe yaklaşmakta, bunu hissedebiliyorum. Hissettiğim pek az şey kaldı zaten. Mevsimleri hatırlayamıyorum artık. Gözlerimi kapattığımda kar tanelerinin havada süzülmesini hayal edemiyorum. Bilincimde zamanında resmettiğim tüm güzellikler yavaşça yitip gidiyor. Rüzgarla dans eden ağaçlardan dökülen yapraklara bir kez daha dokunabilmek isterdim.

Kuşların cıvıltısını dinlerken, sırtüstü çimenlere uzanıp geleceğimi hayal ederdim eskiden. Kurduğum hayallerim hep renkli olurdu benim, bu yüzden yaşadığım hayatın aksi bir hayat isterdim. Rüzgâr, dalgalar yaratmak için denize dokunmaya geldiğinde konuşuyorum onunla. “Anlat” diyorum, beni özleyen var mı? Tanıdık bir koku getirmiş olmasını umut ediyorum, bu uçsuz bucaksız, hiçlik okyanusunun ortasında sürüklenen zavallı bana.

Gündüzlerim çok da kötü geçmiyor. Güneş her yere parıltısını yayarak yükselmeye başladığında saklıyorum, hayatımın eskimiş ve çürümekte olan kısmını karanlık dolaplara kapatıp zincirliyorum. Ama ay öyle değil, insanın saklamak istediklerine karşı daha kibar. Bütün karanlığı aydınlatmak istemiyor. Biliyorum o da bir şeyler saklıyor, kimsenin görmesini istemediği sırları var. Bu yüzdendir zaten dünyaya sadece bir yüzünü gösterir, kimse bilmez sakladığı tarafta ne fırtınalar ne acılar dönüyor.

Artık umutlarımı bu okyanusun dipsiz derinlikteki sularına attım. Bana çizilen kader çizgisinin bu hiçlikten çıkmayacağının bilgisi düştü kalbime. Eskiden her şeye anlam yüklemek isterdim, en küçük detaylarla bile saatlerce zihnimi oyalayabilirdim. Artık hayatın o kadar zarafet dolu olmadığını düşünmekteyim. Küçük detaylara bakmayı bıraktıktan sonra anladım ki hayatın bana büyük bir şakasıydı bu. Yalnızlıktan ve sonu olmayan bir çukurdan ölesiye korktuğumu bildiği için sürüklemişti beni buralara kadar. Ben yeterince çabaladım, artık anlıyorum ki bundan daha ileri giden bir yolum yok benim. Karanlık dolaplara sakladığım ve ne kadar beni ben yapan parçam varsa hepsini yanıma alarak, bir an bile sonrasını düşünmeden bıraktım kendimi, hayatın benim için uygun sonu hazırladığı dipsiz karanlığın, sonsuz okyanusun içine.. Artık dünyanın en karanlık yerinde saklayabilirdim bütün gizli parçalarımı, düşüncelerimi, sırlarımı. Kendimle birlikte.

Ruhum

Hissetmek için renklere ihtiyacı yoktur insanların ve hatta inanılanın aksine kalbe de ihtiyacı yoktur hissetmek isteyenin. Hayat denen karmaşık sürecin tam ortasında durur bize asıl gereken. Her zaman düşünmüşümdür sahip olduklarım arasından en değerlisinin ruhum olduğunu. Pek çok kimse varlığından bi haber yaşar. Bedeni terk edip tüm yaşamı beraberinde götürürken anlaşılır her şeyin temelinde ruhun olduğu fakat bu defa telafisi, geri dönüşü yoktur. Geceleri ansızın duyarım yıpranmış ruhumun yakarışlarını, benden şikayet edişini. Elimde değil !! Hissetmek kabiliyetim, uzun zaman önce anılarımla birlikte beni terk etti. Geçmişime baktığımda gördüğüm manzaralar her seferinde ruhumu daha fazla yaralar. Küçük bir çocukken, en büyük derdim dizimdeki yaralar iken, zannederdim ki insanın ruhundaki yaralar da zamanla kabuk tutar. Vaktiyle kimse bahsetmemişti iyileşme yetisinin yalnızca bedene mahsus olduğundan.

Her seferinde olduğu gibi yine, hem bedenime acımasızca nüfuz eden hem de yaşattıklarıyla düşüncelerimi şekillendiren, zaman gösterdi ruhumun yaralarını nasıl saracağımı. Dünya üzerinde her ruhun bir eşi bulunduğunu öğrenip kendimce umutlanmamı, yazgımın gülerek seyrettiğinden haberim yoktu. Belli ki öyle bir gizlemişti ki son nefesimin hemen öncesine kadar ruhumun sarılacağı bir şey olmayacaktı. Zaten umudun zatı halime eğreti durmasından belliydi.

Her şeyin sonunda ruhumu sarıp sarmalayacak tek ilacın güneş olduğunu kabullendim fakat yaklaşıp dokunmak istesen alevler içinde kalıyorsun, korkup uzaklaştığında buz tutuyorsun. Nereye ait olduğumu bulmak için bir yanıyorum bir donuyorum.

Bitmek

İnsan olacağını bildiği ama olmayacağına inandığı hiçbir şeyden kaçamaz..

Şimdi görüyorum, yaşanmışlıkların öncesinde ruhumun teninde birikenleri görmezden gelmek ne büyük hata! Bilmezdim yaşamadan önce ruhun kabuk tutmaya meyilli olduğunu. Varolmayan hislerimi gözlerimin önünü kapatacak kadar büyüttüğümün farkına vardığımda uyandım. İki türlü adlandırılabilir bu “uyanmak”, “bitmek”. Tezatlığın can verdiği bu hal beni düşünmekten bitap düşürüyor. Bitmek, başlangıcın tohumu mudur yoksa başka alemlerde yaşanan bir rüyanın ölümü müdür?

Telaffuzuna gücüm yetseydi de haykırsaydım.. Güneşi sayardım seni, soğuktan buz tutmuş yaşantımın. Bilinmezlerin ardına saklardın keskin sözlerini. İnkar ederdim varlığını, sana dair bütün kötülüklerin. Ne ben dile getirebilirim parçalanmış ruhumun yakarışlarını, ne de siz dinleyebilirsiniz.

Her şeye rağmen “ölüyoruz. Demek ki yaşanılacak..”

Bir Çift Yeşil Göz

Varoluşun ötesinde, zaman kavramından bir haber şekilde yürüyüşünü seyre dalmıştım. Hiç beklemediğim bir anda gök gürültüsünün şiddetli ve sarsıcı etkisiyle, uzun zaman önce varlığını unuttuğum kalbimin çırpınışlarını fark ettim. Kendimden o kadar uzaklaşmıştım ki varlığımın amacını, evrenin en güzel gülüşüne adamıştım. Bembeyaz yüzünü süsleyen güneş sarısı saçları, dünya üzerinde mucizelerin gerçekleşebileceğine inanmama sebep olacak kadar muazzam olsa da yine de kıskanmama engel değildi. Kıskançlığımın sebebiydi ulaşılmaz olduğunu düşündüğüm yüzüne dokunması. Aslında benim fırsatım olsa da cesaretim yoktu dokunmaya. Nasıl dokunabilirdim ki? Hem savaşa sebep olabilecek kadar güzel, hem de tüm savaşları bitirebilecek kadar masum bakışlı gözlerine bakamıyorken ona dokunmak, bir yaratıcı varsa onun cennetine giden yoldan sizi geri çevirebilir. Bu kadar naif, kırılgan ve zarafetliyken benliğim üzerinde bu güçlü etkileri göstermesinin açıklamasını yapmak kıyameti tahmin etmekten daha zor.Hiç bir şeyin farkında değildi. Kıyıdaki kayalara çarpan denizin öfkeli sesleri eşliğinde dans edercesine yürüyordu. Her yeri çirkinliklerle, nefretle dolu bu dünyada daha fazla kalmak istemiyordum ama beni buraya bağlayan tek bağ onun varlığıydı. Hiç beklemediğim bir anda durdu, ifadesizce ileriye bakıyordu. Bana dönmesi ve gözlerime bakmasıyla vücudumdaki tüm kaslarım istemsizce çalışmaya başladı. Dünyanın çirkinliğine yakışmadığımı düşünürken, bana bakan bu gözlerin güzelliğini de asla hak etmediğime o an ikna olmuştum. Son gördüğüm şeyin, eşi benzeri olmayan o bir çift yeşil göz olmasını istedim ve kendimi kayalara çarpan dalgaların kucağına bıraktım. Gözlerimin önünden hayatım geçmedi, sadece o geçti.

Anlamsızlık Denizi

07aa10ba-197b-4ef5-a88b-6677b6280854

Bildiğimiz her şey değişiyor. Ama biz hala en iyisini, en doğrusunu biliyor gibi davranıyoruz..

 

Gökyüzünde gri bulutlar, kötü haber getiren elçiler gibi toplanıyorlardı. Havadaki kötülüğü hissedebiliyorum. Gergin, ürpertici ve sinsi rüzgarın, tenime dokunmasıyla içimdeki tüm umudun hiç varolmamışçasına kaybolması.. Şiddetli gök gürültüsünün kalbimin ritmiyle oynaması beni tedirgin ediyor. Etrafıma odaklanamıyorum. Zaman her zamankinden farklı, daha yavaş akıyor ve daha yorucu hissettiriyor. İnsanların seslerine anlam yükleyemiyorum. Çevremdeki telaşa, koşturmacaya uyum sağlayamıyorum. Anlamı olan her şeyin benliğini yitirdiğini görüyorum. Varoluşumu kendime kanıtlama çabam boşa çıkıyor. Artık yanyana dizilmiş atomlardan başka bir anlama gelmediğime, gelmediğimize eminim. Varoluşumuz tesadüf ve belki de biz anlamsız birer hatayız.

Son Şarkı

02225843-f6c5-43ca-b868-93a83fc7f246

İçinde hissettiği son enerji kırıntılarını kullanarak rafa doğru yürüdü. En sevdiği plağı aldı, koltuğunun yanında duran eski dostu olan pikaba yerleştirdi. Cızırtılı seslerle çalmaya başlayan müziği seyre dalmak için koltuğuna yerleşti. Dinlerken, sürekli huzur bulduğu şarkıda garip bir şekilde hüzünlenmeye başladı. Piposunu aldı ve kibrit kutusundaki son kibrit ile yaktı. Odanın bir kısmı sıcacık kırmızı renkle aydınlandı kısa bir süreliğine. Piposundan her bir nefes alışında camda kendi yüzünün kırmızı aksini görüp, hayatın daha ne kadar dibe gidebileceğini düşünmeye koyuldu. Açıldığını duymadığı kapının kapanışıyla artık yalnız olmadığının farkına vardı. Acele etmeyen, kendisine ağır ağır yaklaşan adım seslerini müziğin sesinden zorlukla seçebiliyordu. Arkasını dönüp bakmadı. Daha gerçekleşmeden, biraz sonra uçurumdan düşeceğini kabullenmişti. Tam arkasına gelince adımlar durdu. Onunla birlikte bu müziği dinleyen biri daha olmasına minik bir sevinç duydu. Arkasında duran gölge, geceye ve gündüze hayat veren dünya gibi dönüp duran plağı kibarca durdurdu. Adam bu hareketle artık sadece geceye ait olacağını farketti. İnce parmaklara sahip zarif bir el sağ omzuna dokundu. Sol omzundan aşağı yavaşça inen el diğeriyle aynı değildi. Üzerinde öfke taşıyordu. Kalbinin hizasına gelince durdu. Kulağına doğru eğilen kadın, adama “Seni seviyorum.” dedi. Kalbinde hisettiği acı, bu cümleden mi kaynaklıydı yoksa öfke dolu elin taşıdığı soğuk metal parçasının derisini delip geçmesinden mi anlayamadı adam. Son nefesini vermeden hisettiği son şey sol yanağına, incecik dudaklarla kondurulan minik bir öpücük oldu. Yüzünde bıraktığı tebessüm karanlık geceyi aydınlatmaya yetmeyecekti..

Bir Ruhun Ölümü

d3c6b8b1-e281-41d5-a91e-8a6850574daa

Ay ışığı gibi bembeyaz tenini izlemek, yaşamak için gerekli her insan ihtiyacından daha önde gelirdi bende. Açık kırmızının en güzel tonunun hayat bulduğu, masum kıvrımlardan oluşan, zarafetin temsilcisi ince dudaklarının her hareketini aklımın en derinlerine, en kalıcı şekilde işlerken hiç düşünmedim bir gün her şeyiyle benden kopacağını. Saçlarından yayılan altın sarısı sıcaklığın, kalbinizde en soğuk köşeyi ısıtabileceğine ve hatta yakıp, yıkıp, yara izleriyle dolu bırakabileceğine ilk elden şahit oldum. Acı veren güzelliğinin savaşı içerisinde beni çokça yaralayabiliyordu ama sadece tek şekilde öldürebilirdi. Bazen baktığımda ormanları, doğayı, varoluşu görebildiğim bazen ise dalgalı denizleri, fırtınalı bir gökyüzünü gördüğüm gözleri… Işığın, evrende varolmak eyleminde bulunmasının tek sebebi onun gözlerine hizmet etmek. İşte o gözler nasıl olur da dünya üzerinde bulunan hem en güzel manzara hem en tehlikeli silah olabilir.. Her türlü sonucunu kabullendim ve gözlerinin içine baktım, işte tam o an istemsizce belki benim ruhumun katili oldu. Bedenimin içinin alev aldığını, acı içinde olduğumu anımsayabiliyorum. O ana ait anılarımda hissettiğim en şiddetli, en yırtıcı duygu sanırım aşk adı altında ruhumun katli oldu. O andan itibaren hiçbir şey hissetmiyorum. İçimi dolduran tek şey onun yokluğu.

Eski Ev

e7232a52-cfb0-4f86-8282-6373d370a19a

Kalp atışları hızlanarak adeta kalbinin göğüs kafesini delerek bu işe yaramaz bedenden çıkmak istediğini söylüyordu. Bunalmış dünyasından uzaklaşmak için elinde tuttuğu ve içinde ne olduğunu bilmediği tuhaf sigaradan bir nefes daha aldı. Dumanın ciğerlerinde dolaşmaya başlamasıyla kalbinin isyanını beyninde bastırdı. Odanın her yeri çatlaklarla dolu ince duvarlarına bakarak yine hayallere daldı. Aklındaki düşüncelerin her biri onu farklı anılara yönlendiriyorken, kapalı pencerenin kırık camından odaya dolan rüzgarın tenine saplanmasıyla bir anlığına kendine geldi.

Eski ve bordo kumaşı parçalanmış sandalyesinden yavaşça ayağa kalkarken yerdeki tahtalardan gelen gıcırtı kulaklarına kısa süreli işkence etti. Hemen yanındaki banyoya giderek boş ve buz gibi küvete hüzünlenerek baktı. Kıyafetlerini çıkarttı ve titreyerek sararmış küvete yattı. Etrafında ölüm sessizliğini delen sadece paslanmış borulardan damlayan su sesi vardı. Damlayan sulardan ıslanmış ve kabarmış rafa uzanarak ikinci dünya savaşından eski ve kötü anılar taşıyan, birçok gözyaşına sebebiyet veren Walther P38 tabancasını titreyen ellerine aldı. Kalitesiz çelikten namlusunu şakağına dayadı ve acı çekerek isyanlarda boğulan kalbine huzur vermek için tetiği içinde şüphe olmadan çekti ve bulanık dünyasını net karanlığa çevirdi.

Sıradan Bir Gece

İnsanın, gecenin hangi saati olduğunu bile umursamayacağı bir zamanda, dışarıdaki hafif rüzgarın ve gökyüzünden gözyaşı gibi dökülen yağmurun dansını seyre dalmıştı. Sessizdi her yer sanki tüm şehir düşüncelerin sesinden sağır olması için sessizliğe gömülmüştü. Gözlerini kapattığında gördükleri güzel ve eski anılardı ama artık hüzünden başka getirisi olmayan fırtınadan sonra etrafa saçılan eşyalardan farksızdı. Yağan yağmurun altında biraz ıslanmak istedi sanki hatırlamak istemeyeceği anıları yağmur sularıyla üzerinden atabilecekmişcesine. Neden yaptığını bilmeden kendini sokağa attı. Kalan son iki sigarasından birini yaktı, nefes almak için ona ihtiyacı var gibiydi. Ama aslında oyalanmak için yaptığı bir uğraştan başka bir şey değildi. Göğsünün üzerinde hissettiği ağırlık herkesin dediğinin aksine her geçen gün daha da hissedilir hale geliyor daha da ağırlaşıyordu. Denizin kenarına kadar yürüdü ve son sigarasını yaktı. Karanlıkta kayalara acımasızca vuran dalgaları göremese de sesini duymak yetiyordu. Yağmur durdu, rüzgar yavaşladı ama hala denizden gelen esintide onun sesini duyabiliyordu. Bu nasıl mümkündü ki? Onu sevmeyen, onu düşünmeyen birini sanki yanındaymış gibi hissetmek. Yüzlerce kilometre varken arada sanki elini uzatsa ellerini tutabilecek gibi. Denize doğru bakarken derin bir nefes aldı sanki bütün havayı ciğerlerine doldurmak ister gibi. Avazı çıktığı kadar bağırarak küfürler etti onun tenini hatırlatan, kokusunu getiren rüzgara. Hiçbir şeyin daha iyiye gitmeyeceğini bilerek eve döndü, uyuyamayacağını bilerek yatağına yattı. Bir kaç saate güneş doğacak yine maskesini takacak rolünü oynamaya devam edecekti.

Varoluş

Sabah güneş doğmadan hemen önceki zamanı kendimce her zaman çok güzel bulmuşumdur. Tanrının seni karşıma çıkaracağını ve gözlerine baktığımda o anı göreceğimi tahmin edemezdim. Bakışlarındaki sertlik o an ki havanın soğukluğu, gözlerinin rengindeki güzellik ise güneşin doğup içimi ısıtacağının verdiği güven hissi ile bire bir.. Dudaklarının kıvrımları deniz ve gökyüzünün birleştiği yerde ufuk çizgisinde gördüğüm narin çizginin oluşmasına ilham vermiş. Tanrının dünyayı yaratabilmek için güzelliğini örnek aldığı gerçeği, baktığım her varoluşta seni görmemi açıklıyor. Köprücük kemiğine kondurmak istediğim öpücüğün sebebi yok sadece istiyorum. Elmacık kemiklerini avcumun içine alsam, yüzüne baktıkça evrenin yaratılışını görsem. Bütün hayatın, bütün varoluşun kaynağı sen. Saçlarının içinde gezen parmaklarım bulutların arasından zarifçe geçen kuşlar gibi huzur verse sana.

Güneş doğmak üzere. Gözlerinde gördüğüm sıcaklığın bir kısmını gün doğumunda hissedebiliyorum. Dudaklarındaki kızıllığı ise gün batımında bilincime resmedebiliyorum. Senin yokluğunun hissettirdiği boşluğu anlatabilmemin imkânı yok. Ne kelimeler yetebilir ne de benim zayıf insan yeteneklerim bu hissi aktarmamda yeterli olur.

Varoluşun kaynağı olmanın yanı sıra kusursuzluğun yaşayan kanıtısın. Seni sevmemem elde değil.

« Older posts

© 2024 Gecesel Şeyler

Theme by Anders NorenUp ↑