Tam olarak hangi ay olduğunu hatırlayamıyorum. Sonbaharın yavaştan veda ettiğini havanın durumuna bakarak söyleyebilirim. Yumuşak görünüşlü bulutlar sert rüzgarların yardımıyla uçsuz bucaksız gökyüzünde süzülüyor. Gördüğümde içimi ısıtan güneş ışıkları görünüşten ibaretler. Farkındalık yaratan soğuk hava çoğu kişi için çekilmez bir etken ama benim için daha fazla kendim gibi hissetmemi sağlayan bir yardımcı. Hiçbir işim olmadığı halde sokaklarda yürüyorum ve yanımdan geçen insanların telaşlarını seyrederek kafamda hikayeler kuruyorum. Kendimce uydurduğum bu hikâye yazma oyunu son zamanlarda yapmayı en sevdiğim işler arasında kesinlikle ilk üçte yer alıyor. Sanki insanlar beni görmüyormuşçasına yanlarından geçiyorum, kafalarının içini biliyormuş gibi hayatlarını gözlerimin önüne getiriyorum. Aslında okumayı pek sevmediğim ilahi bakış açısıyla yazılmış romanları düşündüğümde, o romanlar gibi düşünerek yaşamak varken neden okuyayım onları diyorum.
Başkaları dinlediğinde hüzünlü bulunan şarkılar kafamın içinde çalıyor ama bana hüzünden daha farklı hisler hediye ediyorlar. Mesela huzur gibi nadir bulunan değerli hediyeler. Kulaklarımı şenlendiren duygusal bir elektro gitar veya Avrupai ezgiler çalan bir ud gibi ters düşüyorum hayata ama bu terslik ilginç güzellikler arasında sayılabilir. Her terslik ve karmaşa kendi içindeki ahenk ve düzen görüldüğünde izlemesi keyifli bir başyapıt oluveriyor. Bu yüzdendir ki artık hayatı anlıyorum. Karşıma ne gelirse daha derinlere daha anlamlı yerlere bakıyorum.
Son yorumlar