Yine normal gözüken bir gün. İnsanlar yine çaresiz bir koşturmaca içerisindeler. Duyduğum her sessiz çığlık, ruhumdan bir parça alıp götürüyor. Yakında ruhumun kırıntılarından başka hiçbir şeyim kalmayacak. Yaşayan bir hayalete dönüştüğümde, hayatımdaki insanların, bu durumun farkına varacağını düşünmüyorum.

Tozlu bir rafta unutulmuş, eski bir müzik aleti gibi hissediyorum. Eskiden neşeli notalar ile insanlara umut ve mutluluk dağıtmış, şimdi ise unutulmuş bir anıdan fazlası değilim. Amaçsızca beklerken zamanın ağır darbelerini, en derinden keder kaplar hassas kalpleri. Bulunmaz bir çaresi, omuzlara ağır gelen bu yükün.

Bulutların özgürlüklerini kıskanırdım eskiden ama bilmezdim bu kadar hüznü taşıyamadıkları için yağmurlar ağladıklarını. Rüzgarı acımasız zannederdim ama şimdi anlıyorum, yeryüzünde aldığımız yaraları soğutmak için varolduğunu. Kim bilirdi ki, yoldaşımız sandığımız zamanın yanında yürürken aslında bizi adım adım ölüme götürdüğünü?

Böyleymiş bu düzen. Ya at gözlükleri ile ilerlemek gerekiyor yaşamak ile lanetlendiğimiz bu hayatta ya da etrafına bakarsın ve bu vahşeti gördükten sonra bir daha asla eskisi gibi olamazsın. Kimseler anlamaz seni, inanmazlar sana. O günden sonra, bunca yükü ömrün boyunca yalnız taşırsın.