Gözlerini karanlık gecenin ortasında, sessizliğin zirvesinde açtı. Dışarıdaki ağaçların yapraklarını öfkeyle kamçılayan rüzgârın sesi haricinde tek duyduğu ses yalnızca kendi nefesi oldu. Olabilecek en zarif hareketlerle bir çırpıda ayağa kalktı. Bir şeylere canı sıkılmıştı ama neden bu buhran halinde olduğunu çözemiyordu. Bir avcının avına yaklaşırken yaptığı gibi hızlı ama sessiz adımlarla kendini bomboş sokağa attı. Gecenin karanlığını, yalnızca beyaz ve saf ay ışığı delip geçiyordu. Bir hedefi olmadan saatlerce boş sokaklarda çıplak ayaklarıyla gezdi. Bazen toprak yollara girdi. Dünyanın varlığını hissetmek ve neredeyse her şeye hayat veren toprağın tadını ve kokusunu alabiliyordu. Dünyanın üzerindeki parazitler gibi yaşayan insanların bu dünyayı asla hak etmediği düşüncesi yüzlerce yıldır zihninde değişmeyen nadir düşüncelerden biriydi. Gecenin karanlığının, var olan bütün kusurları örtmesine hayran bir halde etrafını seyretmeye devam etti.

Güneşin doğmasına birkaç saat kala, yeniden karanlık bodrum katına dönmek için hareketlendi. Bu defa geri dönüş yolundayken, varlıklarından bile rahatsızlık hissettiği o parazit insanlardan birkaç tanesine rastladı. O kadar çok gürültü yapıyorlardı ki, onlarca metre uzaktan bu kirliliğe sinirlenmeye başladı. İnsanların yaptıkları her hareket, dünyaya yapılan saygısızlıklar dizisinden birer parçaydı. Bu iğrenç varlıkların varoluş sebeplerine asla anlam veremiyordu. Yaptıkları tek güzel şeyin müzik olduğu gerçeği bile, parazitlere duyduğu öfkeyi dindirmeye asla yetmeyecekti.

Bütün pislikleri ve kötülükleri doğaya umursamazca bırakan insanlar, bu dünyayı paylaşmak için asla doğru canlılar değildi. Karanlık ve soğuk bodrum katına geldiğinde kararını çoktan vermişti. Biraz paslanmış ve nemli odanın bir köşesinde unutulmaya bırakılmış eski silahı ince parmaklarıyla yavaşça kavradı. Yıllar öncesinden, lignum vitae ağacından özel olarak yaptırdığı tek mermiyi silaha bir çırpıda yerleştirdi. Silahı kalbine doğrulttuğunda güneşin doğmasına birkaç dakika kalmıştı. Derin bir nefes aldı ve bu ıstırap dolu, iğrenç dünyadan kurtulacağından dolayı mutlu bir halde bembeyaz ellerinde tuttuğu soğuk metal parçasının işlevini yerine getirmesi için tetiğe bastı. Karanlık ve penceresiz oda, bir anlığına merminin barutunun alevlenmesi ile aydınlandı. Birkaç saniye sonra neden hala nefes aldığını sorgularcasına gözlerini açtı ve elindeki işe yaramaz, paslı silaha baktı. İşe yaramaz bu insanların yaptığı, aptal metal parçasının işe yarayacağını düşündüğü için kendine şaşırdı. Amacına ulaşmak için izlemesi gereken kesin bir yol daha vardı. Bodrum katından yavaş ve ağır adımlarla, binanın en üst katına kadar çıktı. Balkona oturdu ve ufuk çizgisinden yükselen parlak beyaz ışığın bedenine gelmesini bekledi. Güneşin saf ve temiz ışığı yüzüne düştüğü anda inanılmaz bir acı hissetti. Mutluluğa ulaşmak için küçük bir bedel olduğunu düşünerek kollarını açtı ve gökyüzünden kendisine gelen ölümü sevgi ile kucakladı.