Gecesel Şeyler

Gecesel Şeyler

Page 2 of 4

Sıradan Bir Gece

İnsanın, gecenin hangi saati olduğunu bile umursamayacağı bir zamanda, dışarıdaki hafif rüzgarın ve gökyüzünden gözyaşı gibi dökülen yağmurun dansını seyre dalmıştı. Sessizdi her yer sanki tüm şehir düşüncelerin sesinden sağır olması için sessizliğe gömülmüştü. Gözlerini kapattığında gördükleri güzel ve eski anılardı ama artık hüzünden başka getirisi olmayan fırtınadan sonra etrafa saçılan eşyalardan farksızdı. Yağan yağmurun altında biraz ıslanmak istedi sanki hatırlamak istemeyeceği anıları yağmur sularıyla üzerinden atabilecekmişcesine. Neden yaptığını bilmeden kendini sokağa attı. Kalan son iki sigarasından birini yaktı, nefes almak için ona ihtiyacı var gibiydi. Ama aslında oyalanmak için yaptığı bir uğraştan başka bir şey değildi. Göğsünün üzerinde hissettiği ağırlık herkesin dediğinin aksine her geçen gün daha da hissedilir hale geliyor daha da ağırlaşıyordu. Denizin kenarına kadar yürüdü ve son sigarasını yaktı. Karanlıkta kayalara acımasızca vuran dalgaları göremese de sesini duymak yetiyordu. Yağmur durdu, rüzgar yavaşladı ama hala denizden gelen esintide onun sesini duyabiliyordu. Bu nasıl mümkündü ki? Onu sevmeyen, onu düşünmeyen birini sanki yanındaymış gibi hissetmek. Yüzlerce kilometre varken arada sanki elini uzatsa ellerini tutabilecek gibi. Denize doğru bakarken derin bir nefes aldı sanki bütün havayı ciğerlerine doldurmak ister gibi. Avazı çıktığı kadar bağırarak küfürler etti onun tenini hatırlatan, kokusunu getiren rüzgara. Hiçbir şeyin daha iyiye gitmeyeceğini bilerek eve döndü, uyuyamayacağını bilerek yatağına yattı. Bir kaç saate güneş doğacak yine maskesini takacak rolünü oynamaya devam edecekti.

Varoluş

Sabah güneş doğmadan hemen önceki zamanı kendimce her zaman çok güzel bulmuşumdur. Tanrının seni karşıma çıkaracağını ve gözlerine baktığımda o anı göreceğimi tahmin edemezdim. Bakışlarındaki sertlik o an ki havanın soğukluğu, gözlerinin rengindeki güzellik ise güneşin doğup içimi ısıtacağının verdiği güven hissi ile bire bir.. Dudaklarının kıvrımları deniz ve gökyüzünün birleştiği yerde ufuk çizgisinde gördüğüm narin çizginin oluşmasına ilham vermiş. Tanrının dünyayı yaratabilmek için güzelliğini örnek aldığı gerçeği, baktığım her varoluşta seni görmemi açıklıyor. Köprücük kemiğine kondurmak istediğim öpücüğün sebebi yok sadece istiyorum. Elmacık kemiklerini avcumun içine alsam, yüzüne baktıkça evrenin yaratılışını görsem. Bütün hayatın, bütün varoluşun kaynağı sen. Saçlarının içinde gezen parmaklarım bulutların arasından zarifçe geçen kuşlar gibi huzur verse sana.

Güneş doğmak üzere. Gözlerinde gördüğüm sıcaklığın bir kısmını gün doğumunda hissedebiliyorum. Dudaklarındaki kızıllığı ise gün batımında bilincime resmedebiliyorum. Senin yokluğunun hissettirdiği boşluğu anlatabilmemin imkânı yok. Ne kelimeler yetebilir ne de benim zayıf insan yeteneklerim bu hissi aktarmamda yeterli olur.

Varoluşun kaynağı olmanın yanı sıra kusursuzluğun yaşayan kanıtısın. Seni sevmemem elde değil.

Nehir

      Bir rengi sevdiği için mi o renge sahip nesneleri kendine yakın hisseder insan, yoksa bir nesneyi

yakın hissettiği için mi onun rengini sever? Bu sorunun farklı düşünce tarzlarına göre onlarca açıklaması

olabilir ama umurumda değil. Benim emin olarak bildiğim şey senin gözlerini ve gözlerinin rengini ayrı

ayrı seviyor oluşum. Yüzünün hatlarını ezberlemek için gözlerimi ayırmadan seni seyrederken, gözlerine

baktığımda donup kalışlarımı anımsıyorum. Zamanın göreceli olduğu fikrine inancımın doğduğu andı

gözlerine ilk bakışım. Sadece yüzüne bakarak parmaklarımın yüzünde gezindiğini hissedebiliyordum.

Gözlerinin önüne gelen bir tutam saçını yavaşça kulağının arkasına atışımı düşünüyordum. Sana

baktığımda sadece bu hayatı yaşamıyorum, seninle ilgili olabilecek her olasılığın gerçek olduğu sayısız

zamanı düşünmek istemsizce yaptığım davranışlardan biri.

Konuştuğunda duyduğum ses bir piyanodan çıkan en uyumlu sesler ile oluşmuş dünyanın en harika

müziğini dinlemek gibi. Anlayamıyorum nasıl oluyor da içimde benim bile bilmediğim bir derinlikte seni

bulabiliyorum.

Ay yine terk ediyor gökyüzünü

Düşünceler kılıç darbeleriyle benliğime saldırıyor

Her şey bitecek

Kendim olarak kalacağım

Soğuk yatağımda hareketsizce

Düşüncelerim durduğunda uyumak için çırpınışlarım

Ne kadar sefilce

Asla uyuyamam ki

İlaçlar?

Ahh onlar uyutmuyor bayıltıyor

Bedenim seni hayal etmekten, seni düşünmekten yorgun

Bırak beni

Gözlerimi kapattığımda çıkma karşıma

Sadece git

Off

Git derken bile zaten hayatımda olmayan senin hayalinin gideceğinden korkan bir ben…

Gitme pekala sev yeter..

Sıradan Bir Gün

Kapıdan girdiğinde içerideki sıcak hava sarılan bir kadını anımsattı, dışarıda bıraktığı soğuk hava gibi sorunlarını da arkada bırakabilmeyi diledi kısa bir süre.. Derin bir nefesten sonra sürekli tekrar eden hayatından bir parçayı yaşamaya devam etti ve hırpalanmış vücudunu yatağa bıraktı. Gözlerini kapatmak istemiyordu, biliyordu unutmak istediği her şeyi göz kapaklarının altındaki karanlık duvar hafızasına tekrar işleyecekti. İçinde büyüdüğünü hissettiği boşluğu nasıl dolduracağını düşünmek… Düşünmek derken, düşünmek eylemini gerçekleştirirken yaşamayı ertelediğini fark etti. Bir yerden başlamak gerektiğini düşünüyordu yaşamaya ama sadece düşünüyordu. Düşünmek bazen en iyi korunduğunu düşündüğü bir sığınağa saklanmak gibiydi bazende kırık cam parçalarının üzerinde yürümek gibi canını yakıyordu. Düşüncelerinden çıkıp gerçek acının ne kadar hafif olduğunu tecrübe ettiğinden beri gerçekliğe özeniyordu. Sadece gerçekliğe adım atmasını sağlayacak bir ele ihtiyacı vardı.

Özlemek

Uzun uzun oturdum. Kıpırdamadım bile sadece izledim ve dinledim. İçime çektim gecenin soğuk havasını. Yaprak bile kıpırdamayan bu rüzgarsız gecede bir parçası olmak istedim dünyanın. İnsanlar sıcacık yataklarında uyurken içime sığmayan hisleri dökmek istedim geceye. Her şeyi dökeyim sadece bir kişiye yer olsun istedim içimde.

Aradan uzun zaman geçmişti. En son ne zaman gecenin bir vakti oturup geceyi dinlediğimi hatırlamıyorum bile. Özlediğimi anladım dünyayı bu şekilde görmeyi. Karanlıktan yükselen sesleri dinlemeyi, uzaktaki en karanlık noktalara bakıp düşünmeyi, sokak lambalarından gelen cansız ışıkları.. Özledim.

Özlemek insana verilen en güzel duygulardan da olabilir, en can yakan duygulardan da olabilir. Var mıdır başka böyle değişken bir duygu. Bazen duruma göre değişir hissettirdiği bazen ise kişiye göre değişir. Ben aslında sevmem özlemeyi. Eksik hissettirir bana özlemek. Tamamlanmam gerektiğini söyler bana. Ama seni özlemek var ki, bu duyguyu ne anlatabilirim ne hissettirebilirim. Sadece yaşarım bunu. Senin bendeki yerini hatırlatır bana. Sana nasıl da ihtiyacım olduğunu gösterir. Bir parça severim seni özlemeyi. Ama asla istemem Seni Sevmek’i özlemeyi. Özleyecek kadar uzak kalamam seni sevmekten.

Şarkılar Anlamlı Artık

En çok sorduğumuz sorudur ‘Neden?’ sorusu. Her şeye bir neden ararız. Çoğu zaman gecmişimizle ilgilidir bu soru. Cevabını bulamadığımız bazen de bulmak istemediğimiz bir soru.

Neden sever insan? Neden sevdim onu? İlgisini mi sevdim onu mu? Soru sormadan kabullendiğin zaman bir şeylerin farkına vardığın zamandır.

Her gün doğumunda aklıma geliyor. Gün doğmadan birkaç saat önce oturup izlemeye başlıyorum. Senin beni aydınlattın gibi aydınlanıyor dünya. Simsiyah gökyüzünde yıldızlar teker teker sönüyor. Dünya çok sessiz. Çok uzaklardaki sesleri duyabiliyor insan. Mesafeleri görmezden gelircesine hissediyor insan. Bazı insanlar için önemli olan şey mesafeler değildir. Ama maalesef bazı insanlar için her şeydir mesafe. Lanet birer sayıdan ibaret olduğunu anlamaz bazı insanlar. Ve üzerler karşılarındakileri. Yakın olmaya verdikleri değeri karşısındaki insana bile vermez bu kişiler. Sevginin mesafesinin olmadığını ne zaman anlayacak bu insanlar?

Ben sustum anlamadın beni. Birlikteyken konuşmak arkadaşlıktı anlatamadım sana. Beraber susmaktı aşk. Bulutlar ve rüzgarın anlattığı şeydi aşk. Gece ve gündüzün sessiz birlikteliğiydi. Beraberken soğuğu hissetmemek, sessizliği duymak, yağmurda ıslanmamaktı birliktelik.

Ben şimdi soğuğu hissediyorum, sessizlikte boğuluyorum, yağmur ıslatıyor tüm bedenimi. Kısacası şarkılar artık anlamlı bana.

Sebepsiz Mutluluk

Sebepsiz yere mutlu hissettiğim oluyor bazen. Tüm sorunlar sanki kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşıyor benden. Sabah uyanıyorum güneşin doğmasını bekliyorum. Gecenin yavaşça çekilişini ve dünyanın canlı renklere bürünmesini izliyorum. Dünya üzerinden o siyah pelerini kaldırıyor yavaş yavaş. Dünyanın gerçek halini sadece güneş doğmadan hemen önce görmek mümkündür. Siyah elbisesini çıkarır tüm dünya ve herkes uyurken güneşin getirdiği renkleri üzerine geçirmeyi bekler. Tam o an mutlu hisseder insan. Bakarsınız uzaklara ve düşünmezsiniz. Dünyayı o kadar saf bir halde görürsünüz ki kendinizi düşünmeyi unutursunuz. Bir tarafta gece mavisi acele etmeden azalır, diğer yanda ise canlı, sevgi dolu aydınlık renkler dolar kalbinize. Rüzgar üşütmez o an sizi, etraftan duyduğunuz sesler doğanın uyanış şarkıları gibi gelir kulağınıza. Dünyadaki gerçek sevgiyi o zaman hissetmeniz mümkündür. O an kim güneşin aydınlığı ile kalbinize doluyorsa, gecenin özlemi güneşle biterken kimi özlüyorsanız, doğanın günaydın sesleri kimin sesini hatırlatıyorsa, rüzgârın dokunuşu kimin tenini hissettiriyorsa aşk o kişidir. Gerçek sevgiyi hissederken aklınızda olan kişiye aşk denir.

Yalnızlığın En Saf Hali

Güneşin doğmasına yine saatler var. Yıldızların yumuşak parlaklığı ve ay ışığı ufak bir aydınlık veriyor bu karanlık saatlerde. Gecenin karanlığı ve sessizliği aslında dünyanın gerçek yüzünü gösterir. Bu sessizlikte duyabilirsiniz kendi sesinizi ve bu karanlıkta görebilirsiniz kendinizi.

Bu saatler insanın kendisiyle ve hayalleriyle baş başa kaldığı saatlerdir. Yapmak isteyip yapamadıklarımız, söylemek isteyip söyleyemediklerimiz, yaşamak isteyip yaşayamadıklarımız gözlerimizin önüne gelir. Bunları düşünürken hafifçe esen bir rüzgâr bize tanıdık bir kokuyu getirir. Ardından şimşek gibi gözünüzün önüne gelen anılar gözlerinize oyun oynar. Hafiften nemlenir kirpikleriniz. Gözleriniz dalar karanlığın en derinine doğru. Düşünceler sizi alıp götürür bilinmeyen bir zamana. Aniden kendinize gelirsiniz, yanağınızdan aşağı süzülen sıcak ve duygu dolu gözyaşını fark edersiniz. Boğazınızda bir düğüm oluşur yutkunamazsınız, nefes alırsınız ama yetmez. O an dünyadaki tüm havayı ciğerlerinize doldursanız yine de nefessiz kalırsınız. Gözyaşlarınız yer çekiminin etkisine dayanamaz ve süzülür yüzünüzde ama hissetmezsiniz. Zifiri karanlık içinize kadar işler. O an yalnızlığın en saf halini hissedersiniz.

Sevgi ve Nefret

Bazı hissler birbirine çok yakındır. Bunlardan en tehlikelisi sevgi ve nefrettir. İnsanın kalbinde yer alan ve birbiriyle çatışan iki his. Siz biri tarafından açıkça görmeye zorlanmadığınız sürece hangisini hissettiğinizi bilemezsiniz. Sadece hissettiğinizin sizin sandığınız duygu olduğuna inanırsınız. Bazen de ihtiyacınız olanı hissettiğinizi zannedersiniz. Arada çok ince bir çizgi vardır ve dikkat etmezseniz çizgiyi geçtiğinizi çok geç farkedersiniz. Bazen gerçekten sevgiyi hissedersiniz ama sevgi çok tehlikeli bir histir. Kontrol altında tutmadığınız zaman nefrete dönüşünü ilk elden izleme şanssızlığına erişirsiniz. Bu değişimi bazen güvensizlik tetikler bazen yalanlar ama çoğu zaman sevginin bencilce kullanılması tetikler.

Sevgi tek kişilik değildir. Ama nefret kesinlikle bencilce hissedilen tek kişilik tek taraflı karanlık bir histir. Daha önce hissettiklerinizi unutturacak kadar derinlerde hissedilir. Kendini farkettirmeden büyür insanın kalbinde. İçinizdeki nefreti farkettiğinizde kalbinizde sevgiye yer kalmadığını görürsünüz. Sadece izleri kalır sevginin, nefretin gölgesinde kalmış.

İnce Çizgi

Güneş isteksizce beliriyor. İstemiyor hüzün dolu bir gün daha geçsin. Hayat kaynağıyken bu kadar isteksiz yaşama şahitlik etmek istemiyor. Her şeye rağmen doğuyor güneş. Bütün adaletsizliklere, üzüntülere, acılara rağmen doğuyor. Bu yüzden umut simgesidir güneş. Her yeni gün yeni bir umudun doğduğu gündür. Karanlık yerini yavaş yavaş aydınlığa bırakıyor. Kuşlar güneşi bile beklemeden doğan yeni günün habercileri olarak neşeyle kanat çırpıyorlar. Yıldızlar birer birer kayboluyor karanlığın çekilmesiyle. Günün ilk saatleri her zaman umut ve huzur doludur. Mutluluk verir o anı yaşayan kişiye. Gökyüzünde karanlık ve aydınlığın yaptığı dans, havanın yavaş yavaş aydınlanması bu evrenin bize hediye ettiği görülmesi gereken anlardan biridir. Ama insanlar doğayı, doğanın verdiği hediyeleri farketmezler. Kendi yapay yaşamlarıyla ilgilenmekten başka hiçbir güzelliğe dikkat etmezler. Çoğu hayat hüzün doludur. Üzüntüsünün sebebi olarak aşkı bahane eder. Ama aşk insanı üzmez ki. Aşk insana verilmiş en değerli duygudur. Aslında çoğu insan aşık bile olmaz, sadece öyle zanneder. Mesela aşk tek taraflı olmaz, aşk çift taraflı da olmaz. Aşkın tarafı yoktur. İnsan adını veremediği çoğu duyguya aşk adını verir. Ama aşk güneşin doğuşu ve gecenin yerini alışındaki karanlık ve aydınlığın arasındaki ince çizgi gibidir. Geceye kayarsa insan o çizgiden mutsuzluk, üzüntü gibi bunaltıcı duygulara sahip olur. Gündüze kayarsa hiçbir şeyi olduğu gibi görmez. Sadece mutlu hisseder ama hep eksiktir. Aşk aradaki o çizgidir. Herkes yaşayamaz yani sadece yaşadım zanneder çoğu kişi. Böyledir işte insanlar, yarım gönülle bir öpüşü aşk zannederler. Güneşin her doğuşu içimi umutla doldurur. İnsanların aşkı öğreneceği konusunda umut verir.

« Older posts Newer posts »

© 2024 Gecesel Şeyler

Theme by Anders NorenUp ↑